Kırklareli
19 Nisan, 2024, Cuma
  • DOLAR
    30.71
  • EURO
    32.91
  • ALTIN
    1967.5
  • BIST
    8994
  • BTC
    49397.326$

Tarikatlar ve Cemaatler Üzerine

26 Temmuz 2022, Salı 12:05

 Türkiye’de Siyasal İslamın ana yatağı Nakşiliktir. Milli Görüş Hareketi ve bugün Türkiye’yi yöneten kadrolarının çoğu Nakşibendi tarikatının Halidi kolundan ve İskenderpaşa cemaatinden çıkmıştır. İskenderpaşa cemaatinin şeyhi Mehmet Zahit Kotku Erbakan’ın ve bugünkülerin hocasıdır. Bugünkülerin üstadı Necip Fazıl Kısakürek başka bir Nakşi şeyhi, Abdülhakim Arvas’a intisap( bağlanma) ettikten sonra siyasal İslam’ın Türkiye’deki en figürlerinden biri haline gelmiştir. Nakşibendilik Osman modernleşmesinin en önemli isimlerinden biri olan 2. Mahmut zamanında devletin “resmî” tarikatı haline geldi. 2. Mahmut reformların önündeki en büyük engel olarak gördüğü yeniçeriliği kanlı bir şekilde tasfiye ettikten sonra Bektaşiliğe ait dergahları Nakşilerin kontrolüne verdi. Bunun sonunda Nakşilik “devlet tarikatı” haline geldi. Hacı Bektaş Veli dergahındaki cami bu dönemde Nakşiler tarafından inşa edildi. Ne var ki devlet tarikatı olan Nakşibendilik, Osmanlı’dan Cumhuriyet’e uzanan bir çok kritik eşikte ve gerici ayaklanmada karşımıza çıkar.31 Mart’tan Menemen’e uzanan kalkışmaların faili Nakşilerdir! Nakşilik erken Cumhuriyet dönemindeki laiklik politikalarından kaynaklı olarak diğer tarikat ve cemaatlere birlikte büyük ölçüde kamusal ve siyasal alanın dışına çıkartılmış ve zayıflatılmıştır. Cumhuriyet en radikal olduğu dönemde bile tarikat ve cemaatlerle köklü hesaplaşmaya girişememiş ve tasfiye söz konusu olmamıştır. Bu 1923 Aydınlanma ve Modernite Devrim’inin 1688 İngiliz ve 1789 Fransız Devrimi kadar radikal olamamasından kaynaklanmıştır.Türkiye’de güçlü bir burjuva (sanayi burjuvazisi) sınıfının olmayışından dolayı, feodalizmle ve onun kurumlarıyla tam anlamıyla bir hesaplaşma gerçekleşmedi ve Cumhuriyet devrimi yarım kaldı. Nakşilik erken Cumhuriyet döneminde yeraltına çekildi ve çok partili yaşama geçilmesiyle birlikte yeniden örgütlenmeye, büyümeye ve güçlenmeye başlamıştır. Demokrat parti’nin iş başına gelmesi ve Adnan Menderes iktidarı bunun için elverişli bir zemin sağlayacaktır. Bu dönem ayni zaman da “soğuk savaş” politikalarının yürürlüğü girdiği bir dönemdir. Türkiye’de yönetici sınıflar antikomünizmi siyasetin merkezine koyup,IMF, Dünya Bankası,NATO üyelikleri ile emperyalizme entegre olurken kaçılmaz bir şekilde dinselleştirme politikalarına sarılacaktır. Din derslerinin müfredata girmesi,kuran kurslarının yeniden açılması ve İmam-hatiplerin sayısının artması, tarikat ve cemaatlerin yeniden yerüstüne çıkmaları komünizmin panzehiri olarak görülen dinselleştirme politikalarının sonucudur. Devlet İslamcılığı halkın “sapık ideolojilere” kapılmasını önleyecek bir bariyer olarak görmüş, tarikat ve cemaatlere devlette kadrolar açılmış akçeli işlerde ise desteklemişlerdir.Müslümanlara, mütedeyyinlere, muhafazakarlara zulmeden laikçi devlet tezi gerçek dışı dışıdır. İslamcıların gerçeği saptırmasından başka bir şey değildir.Devletin sola karşı kendilerine açtığı kapıdan giren Siyasal İslamcılar, önce hükümet sonra devlet olmuş ve rejimi değiştirmişlerdir; ama İdeallerindeki Teokratik bir devleti de inşa edememişlerdir. Buna bu topraklarda 200 yıldır sürmekte olan Osmanlı-Türk Modernleşmesinin birikimi engeldir.Tarikat ve cemaatlerin “sosyolojik bir gerçeklik” oldukları tezi de yanlıştır.Çünkü bu doğal olmayıp, inşa edilmiştir, bu inşa siyaset aracılığı gerçekleştirilmiştir.Tarikat ve cemaatler siyasal İslam tarafından inşa edilmiş ve devlet tarafından önleri açılmıştır, bu sayede “sosyolojik gerçek” haline gelmişlerdir. Tarikat ve cemaatler Türkiye’de sömürü düzenin bekası için vardırlar.Hepsi eşitliğe,özgürlüğe, laikliğe ve demokrasiye düşmandırlar. Ayrıca tarikat ve cemaatler hiç bir şekilde sivil toplum örgütü olarak da nitelenemez. Çünkü sivil toplum örgütlerinde yöneticiler seçimle belirlenir. Oysa tarikat ve cemaatler de böyle bir şey söz konusu değildir! Türkiye’de laiklik ve demokrasi mücadelesinin yolu, siyasal İslamcılarla, tarikat ve cemaatlerle mücadeleden geçmektedir. Laikliğin ve demokrasinin ön koşulu ise devletin ve siyasettin dinden arındırılmasından geçmektedir!

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.

Facebook Yorum