Kırklareli
28 Nisan, 2024, Pazar
  • DOLAR
    30.71
  • EURO
    32.91
  • ALTIN
    1967.5
  • BIST
    8994
  • BTC
    49397.326$

LAİKLİK… AMA NASIL?!  

12 Ocak 2024, Cuma 13:19

 Türkiye’de 100 yıldır yürürlükte olan laiklik; Otoriter,Devletçi, Kemalist, yasakçı,katı/dayatmacı, tepeden inmeci,radikal, jakoben … olarak çeşitli çevrelerce  eleştirildi ve yerine inançlara saygılı laiklik, (Ecevit’in önerisi) pasif/ılımlı ve özgürlükçü laiklik( Sol Liberaller,Kürt Siyasi Hareketi ve bir takım Siyasal İslamcılar tarafından öneriliyor) gibi modeller öneriliyor. Siyasal İslamcılar(Politik İslamcılar) 2002 yılında iktidara gelene kadar,İslam’ın devletin elinde esir olduğunu ve Diyanet’in kapatılması gerektiğini savundular. 2002 yılında iktidara gelen gelen Siyasal İslamcılar hızla bu görüşlerini terk ettiler. Diyanet’in laikliğin tasfiyesinde ve teokrasinin inşasında ne denli elverişli bir aparat olduğunu  keşfettiler! Öte yandan salt Diyanet’in varlığından dolayı Türkiye’yi laik olarak görmeyen  çevrelere dahi rastlamak mümkün!  Osmanlı İmparatorluğu ve Türkiye’de   Batı’da olduğu laiklik mücadeleleri yaşanmamıştır. Batı’da Burjuvazinin önderliğinde (işçilerin ve köylülerin desteği) yürütülen savaşta feodalizm tasfiye olmuş,kilise iktidarı son bulmuş ve dinde “reform” gerçekleşmişti. Osmanlı İmparatorluğu ortadan kalkana kadar “laiklik” ya da “sekülerizm” adı altında yürütülen bir kavga yaşanmamıştır.Bununla beraber 19.yüzyılın daha ilk yarısından itibaren Osmanlı Imparatorluğu’nun Batı  kapitalizmin hegemonyasına girmesiyle, dolaylı şekilde olsa da,kamusal hayatta seküler uygulamalara yaşanmıştır. Tanzimatçı paşalar ve Yeni Osmanlılar, hilafeti ve saltanatı yadsımadan yeni bir dönem başlatmışlar. Mithatpaşa ve arkadaşları bu dönemi seküler anlayışa uygun “vatandaş” statüsü getiren “kanuni Esasi” ile taçlandırmışlar. Ne var ki bu dönem kısa sürmüş ve Mithat Paşa’nın katli ile kana bulanmıştır.      Feodal, teokratik, monarşik Osmanlı Imparatorluğu’nun tarihe karışmasından sonra yerine 1923 Devrimi ile kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nin temeli “laiklik”tir!  Laiklik demokrasinin ön koşuludur.  Laiklik devletin,hukukun,eğitimin ve siyasetin dinden arındırılmalıdır.  Türk Devrimi(1923) laikliğin temellerini saltanatı(1 Kasım 1922),hilafeti(3mart 1924) tasfiye edip, Öğretim Birliği Yasası(3 Mart 1924), Türk Medeni Kanunu’nu (17 Şubat 1926) çıkararak atmıştır.  Öte yandan 1O Nisan 1928 tarihinde,1924 Anayasında yer “devletin dini İslam’dır” ibaresi kaldırıldı ve 1937 yılında ise laiklik ilkesi Anayasaya girmiş oldu.  Türkiye’de (Diyanet) laiklik baskın olan dini kurumu  devletten kesin olarak ayırmak suretiyle değil( Fransa’da ki gibi) bu kurumu kendi bünyesinde tutarak zayıflatma stratejisiyle yaşama geçmiştir.(1946 yılında başlayan  “soğuk savaş”  dönemine kadar Diyanet bütçesi,cami sayısı ve dini eğitim’de çok kuvvetli bir düşüş eğilimi görmek mümkün) 1946 yılında başlayan “soğuk savaş” politikalarıyla kuruluş amacından saptı ve misyonunu yitirdi. 1950 yılında İktidara gelen Demokrat parti imam-hatip okullarını açtı,Halk Evleri ve Köy Enstitüleri’ni kapattı.1970’lerde Milliyetçi Cephe, Türk-İslam Sentezi’ni yaşama geçirdi. 1980 darbesi din derslerini zorunlu yaptı. Evren, ayet ve hadisleri ağzından düşürmedi!  Özal,tarikat ve cemaatları siyasetin ortağı yaptı.  Siyasal İslamcı AKP döneminde devlette,eğitimde,siyaset ve hukukta dinselleştirme zirve yaptı. Dinselleştirmenin en önemli ise kurumu “Diyanet” oldu. Diyanet 110 bin kişilik kadrosu( adeta bir ruhban sınıfı),bir çok icracı bakanlığı geride bırakan bütçesi, MEB ile yaptığı ÇEDES gibi projeler, Diyanet Akademisi, Kuran Kursları  ve Diyanet Vakfı … ile  laikliği tasfiye eden ve teokrasiyi inşa eden bir kuruma dönüştü.  Türkiye uzun bir dönemdir “diyanet” üzerinden yönetilir oldu.  Siyasal İslamcılar “laiklik” ilkesinin Anayasadan çıkarılması istiyorlar ve Türk Medeni Kanunu’nu kendilerine hedef yapıyorlar.       Siyasal İslamcılar sınıfsal olarak “Anadolu Kaplanları’na dayanan bir teokratik rejim inşa ediyorlar.! Türkiye’nin bir asırlık laiklik pratiği “dinin” kamu hizmeti olamayacağı ve diyanetin tasfiye edilmesi gerçeğidir.   Kamusal alanın (Eğitimin,hukukun,devletin, siyasetin…) dinden arındırıldığı, devletin tüm dinsel inançlara ve inançsızlığa eşit mesafede durduğu, kamusal yaşamda dine hiçbir anlam affedilmediği, dinin finansmanının inanç gruplarınca karşılandığı, hiçbir dinsel kuruma kamu kaynağının akıtılmadığı, inanç gruplarının barış içinde yaşadığı bir laiklik …         Laiklik hukuk referansının hiçbir inançtan alınmasıdır! Hukukun kaynağı “insan hakları”dır. Laikliğin antitezi teokrasidir. Ezcümle; 100 yıldır uygulanan laiklik pratiğini radikal, jakoben, otoriter, Kemalist, dayatmacı/katı,tepeden inmeci olarak nitelemek ve yerine inançlara saygılı laiklik,ılımlı laiklik  yada özgürlükçü laiklik önerisi yapmak  anlamsızdır.?Laiklik özü itibarıyla aklın ve bilimin özgürlüğü ile inançlara saygıyı içerir! Önüne sıfat eklemek  pastanın önüne “tatlı” sıfatını  eklemek kadar anlamsızdır!

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.

Facebook Yorum