Kırklareli
28 Nisan, 2024, Pazar
  • DOLAR
    30.71
  • EURO
    32.91
  • ALTIN
    1967.5
  • BIST
    8994
  • BTC
    49397.326$

ÇEVRE POLİTİKALARI, AKBELEN DİRENİŞİ VE AKP

31 Temmuz 2023, Pazartesi 17:09


    Stockholm’dan günümüze Çevre Politikalarının belirliyicelerinden biri devlet ise diğeri de dün olduğu gibi bugün de sermayedir. Stockholm’de (1972) ve onun 20.yıldönümü olan 1992’de  Rio’da toplanan Dünya Zirve’sin de,her iki BM Konferansının Genel Sekreteri, petrolcü, madenci işadamı Maurice   Strong’dur. Bu örnek Çevre politikaların kurduğu düzenin, öncelikli olarak sermaye çıkarlarını gözettiğinin en büyük göstergesidir. Stockholm’de tedavüle sokulan, günümüzde de  tedavül de olan slogan “tek bir dünyamız var” sloganıdır.  Bu slogan herkesi çevre sorunlarda eşit sorumlulukta görerek, çevre politikalarında sermayenin korunduğu gerçeğini gizlemektedir. Yani çevre politikaların oluşum süreçlerine Kapitalist devlet  ve şirketler hakim olduklarından, yapılan düzenlemeler, İşçi, emekçi sınıflar ve doğal varlıkların yararını korumaktan çok uzak düzenlemelerdir. Sermayenin etkisi o kadar açıktır ki Stokholm’de bu yana geliştirilen çevre politikası araçlarının çoğu piyasa ekonomisinin lehine,(sermayeden yana işler) çevre aleyhine kuralsızlaştırma düzenekleridir. Stokholm  Konferansı’ndan sonra  çevre yönetimlerin kurulması tüm dünyaya yayıldı.  Bunun etkisiyle Türkiye’de 1978’de  Çevre Müsteşarlığı kuruldu.1982 Anayasının 56. Maddesinde “Çevre Hakkı” na yer verildi. 1983 yılında Çevre Kanunu,ayrıca Milli Parklar Kanunu,Kültür ve Tabiat Varlıkları koruma Kanunu, Boğaziçi Kanunu çıkarıldı. Bunlar önemli düzenlemektedir. Stokholm’den günümüze kadar Türkiye’nin de içinde bulunduğu ülkelerin uygulamaya soktuğu çevre politikaları, çevre yönetimleri;ekolojik sorunların nedenlerini, kapitalist üretim tarzında ve sömürü ilişkilerinde aramadılar. Sorunun asıl nedeniyle yüzleşilmeği için uygulanan politikalar, kullanılan politika araçları her zaman sorunun  belirtilerini insana ve çevreye etkilerini sınırlandırmakla yetindi, doğal olarak ta bu çabalarda başarılı olunamadı. 1987 yılında yayımlanan Brundtlant Raporu’nda, Stockholm  Konferansı’nda çevre ve ekonomi ilişkiler temasına, toplumsal adalet boyutu eklendi. Bunun sonucunda temeli Çevre koruması, ekonomik büyüme ve toplumsal adalet olan “sürdürülebilir kalkınma” çevre politikası tüm dünyayı sardı. Ülkeler bu stratejiye uygun eylem planları hazırladılar. Kalkınma Planlarında  ve Çevre Bakanlığı’nın çalışmalarında sürdürülebilir kalkınma stratejisi belirleyici oldu. “Sürdürülebilir Kalkınma”nın 17 hedefi de yoksulluğun, açlığın sonlandırılması, sağlıklı yaşam,eğitim hakkı, toplumsal cinsiyet eşitliği ve ekosisteminlerin  korunmasıyla ilgilidir. Çevre politikalarının bu gibi hedeflerinin  gerçek yaşamda uygulandığını söylemek mümkün değildir.  1990 yıllar Türkiye’sine  termik santraller, kömür madenciliği, otoyollar, turizm yatırımcılığı, sanayi tesisleri, Bergama altın madeni, metal madenciliği damgasını vurdu.Bunların çevre bakımından sürdürülmez olduğuna  bakılmaksızın çeşitli devlet teşvikleri ve  destekleri verilerek yatırımcılara kolaylıklar sağlanmıştır. Sürdürülebilir kalkınma Stratejisin de katılım ilkesi önemli bir yer tutar. Çevreci sivil toplum kuruluşları bu dönemde gelişti ve 2000’li yıllarda sayıları hızla arttı.  Önemli bölümü uluslararası ve ulusal fonlar tarafından fonlanan çevreci STK’lar, Uluslararası alanda yoğrulmuş kapitalizmle harmanlanmış çevre politikalarına ve onların Türkiye’deki resmi uzantılarına destek olurlar ve meşruiyet aracılığı yaparlar. 2002 yılında iktidar olan Siyasal İslamcı AKP döneminde ekolojik yıkım,önceki hiç bir dönemle kıyaslanmayacak korkunç bir hal aldı.1983’de  çıkarılan yasaların çoğu hükümleri bu dönemde de yürürlüktedir, ama Çevre koruma mevzuat hükümleri ile bunların uygulanması arasında farlıklılık AKP döneminde çok net bir şekilde görülebilir. Öte yandan çevre korumayı yok edecek biçimde pek çok düzenleme yapılmıştır. Çevre Kanunu’nun öngördüğü ÇED ( Çevresel Etki Değerlendirme) yönetmeliği 10 yıllık bir gecikmeyle 1993 yılında çıkarılmıştı.AKP döneminde ÇED yönetmeliği onlarca kez sermayenin lehine değiştirilmiştir. AKP döneminde Çevre Bakanlığı’nın ÇED’lere yatırımcı lehine olumlu görüş vermesi kural haline gelmiştir. Yine Orman Kanunu Ormanları korumak için değil, Ormanları yıkıma uğratmak için onlarca kez değiştirilmiştir.AKP döneminde ağaç kesimi üç kat artmıştır.Büyük nehirlerden küçük dereler kadar tüm akarsular binlerce HES’ler le doldurulmuş ve ekosistemler yıkıma uğratılmıştır. Jeotermik Santraller -termik Santrallerin verimli tarım arazileri ile zeytinliklere kurulmaması  için yapılan tüm itirazlar dikkate alınmamış ve gerekli izinler verilmiştir. Artvin Cerattepe’den, kazdağları’na, Erzincan Çöpler’e kadar Türkiye’nin her yeri maden işletmelerin ekolojik ve toplumsal yıkımına açık hale getirilmiştir. Ormanlar,kıyılar, turizm ve otel şirketlerinin yağmasına açılmıştır. Çernobil ve Fukuşima yıkımları ortada olduğu halde Türkiye’de nükleer enerji santrallerine izin verildi ve Akkuyu santralinin inşaatına başlandı. AKP; dönemi çevre politikası, emeğin, çevrenin ve doğal varlıkların sermaye birikimine dönüştürmesi sürecine devlet aygıtıyla destek olunmasından ibarettir.           
             Akbelen ormanında ikizköylülerin iki yıldır süren bir direnişi var. Türkiye’nin elektrik üretim kurulu gücü 105 bin megavat. Sıcak hava dalgasının ülkeyi sardığı Temmuz  ayında dahi enerji ihtiyacımız ise 55 bin megavat güç ile karşılanıyor. Akbelen Ormanı’nın dan çıkarılacak kömürle çalışacak olan Yeniköy ve Kemerköy termik santralleri yapılmasa  bile Türkiye karanlıkta kalmaz. Bu iki termik santral, Türkiye’nin kurulu gücünün sadece %1 ni oluşturuyor.  Burada sorun kapasite arttırımı değil,Limak ile İçtaş şirketlerine verilen sözler ve onların kârları. Ezcümle; Akbelen  Türkiye’de AKP’nin uyguladığı çevre politikalarının en güncel özetidir. Türkiye’de iktisadi büyüme ile çevrenin korunması arasındaki ilişkiyi, çelişkiye çeviren kapitalizmdir. Kapitalizmde hangi çevre politikası stratejisini uygularsanız uygulayın öncelik her zaman iktisadi büyümeye, şirket çıkarlarına,kâra,ranta,doğa talanına verilir. Öncelik halkın ve doğanın yararına, çevrenin korunmasına verilse,   o düzene zaten kapitalizm denmez!

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.

Facebook Yorum