TAŞERONA BAKMIYORUZ USTAM!..
19 Temmuz 2025, Cumartesi 14:38
Yazarlar, yazdıkları eserlerde çoğunlukla kendi hayatlarından kesitler aktararak bunu okuyucularıyla paylaştıklarında hem rahatlıyorlar hem de mutlu oluyorlar.Onları yazmaya sevk eden en önemli neden, yaşadıklarını bir türlü kabullenememeleri,isyanlarını yazıya dökerek kitlelerle ulaştırma arzusudur.Aynı şeyleri bir başkası yaşadığında yazarın yazdıklarından bir hisse kaparak tepkisinin daha farklı olması içindir.
Kısacık hikayemize gelirsek:Taşeron işçiliğinde ilk deneyimimdi.Gittiğimiz fabrikalarda nasıl hareket edeceğimi;hareket alanımızın nereye kadar olduğunu daha henüz bilmiyordum.Çünkü otuz yıla yakın işçilik hayatımda taşeronda hiç çalışmamıştım.Hep düzenli, uzun süreli,kurallı,sendikalı işyerlerinde çalışmış;gerek işveren tarafından gerekse başka işçi arkadaşlarımdan insan onuruna yakışmayan hiçbir davranışla karşılaşmamıştım.Ağır sanayi katagorisindeki bu işyerinde çalışırken yoğun ve yorucu iş sebebiyle bir iş kazası geçirdim.El parmaklarımdan bir tanesine demir düşüp parmak tırnak bölgesinden feci şekilde ezilmişti.Kan içinde kalan parmağımı sarmak için üstümdeki giysiden bir parça koparıp tampon yaparak hiç vakit kaybetmeden fabrikanın revirine gittim.Revirdeki genç sağlıkçı hemen pansuman düzeni alarak tam müdahale edecekken üzerimdeki taşeron firmasının formasını görünce yılan görmüş:
“Aaa ustam!Biz taşerona bakmıyoruz”diyerek kendini çekti.Can havliyle kıvranan ben böyle bir durum karşısında şok oldum.
“Ne demek taşerona bakmıyorum?Biz de bu fabrika için çalışıyoruz lütfen gerekeni yaparmısın”diye üsteledim.Fakat sağlıkçı kararlı bir şekilde:
“Kusura bakma Ustam,burada uygulama böyle”dedi.İşte o an, taşeron işçiliğinin ne menem bir şey olduğunu iliklerime kadar hissettim.Öyle sanıyorum ki bu genç sağlıkçı belki de sendikasının almış olduğu karar doğrultusunda taşeron işçiye bakmıyor,kendince doğru bir iş yaptığını zannediyordu.Halbuki sağlık hizmetinin sendikalısı,taşeronu olmadığını idrak edememiş olmalı.Savaşta bile olsa, sana sığınan,yardım isteyen düşman askerine bile bu yapılamayacağı bilmeliydi.Bu davranış karşısında her zaman asi,isyankar bir kişiliğe sahip olan ben o an sanki basiretim bağlanmış,öylece donakalmıştım.Halbuki o işyerinde örgütlü sendikanın genel başkanıyla uzun yıllara dayanan bir hukukumuz vardı.Kadim dostum olan başkanı arayıp duruma müdahale ettirebilirdim.Sonradan kendi kendime:”Bu sağlıkçı onur kırıcı davranışını “ben” olduğum için yapmıyor,taşeron işçisi olduğum için yapıyor” Hem sonra başkanı arasaydım eleman yaptığından dolayı işinden bile olurdu.Belki de başkan, sendikasının kararları harfiyen uygulayan üyesi olan bu genç sağlıkçıyı korur,kırk yıllık hukukumuzu çiğnemek zorunda kalabilirdi.Hal böyle olunca gayet sakin, vakur bir şekilde:
“Hiç olmassa buzdolabından biraz buz ver de kanı durdurayım”dedim.İstemeyerek de olsa buzu verdi Allah için, adamın hakkını yemeyeyim.Yaralı parmağıma tuttuğum buz parçasıyla taşeron firmasının konteynırına geldim.Şirket yetkilisi mühendise durumu anlatım ve beni hemen en yakın sağlık kuruluşuna götürmesini söyledim.Ben,şirket yetkilisinden:”Sana revirde nasıl bakmazlarmış?Ben şimdi onlara haddini bildirirm!”gibisinden bir çıkış beklerken o panik içinde:
“Aman ustam,kimse duymasın!Eğer fabrika yetkilileri duyarsa iş kazası oldu diye bize bir daha burada iş vermezler.”Koyun can derdinde,kasap et derdinde!..Etekleri tutuşan mühendis, ne patlayan parmağıma baktı,ne de bir sağlık kuruluşuna gitmem için “yok” diye araç tahsis etmedi.Kendi çabalarımla geçikmeli olarak gittiğim hastanede müdahale edilerek uzun bir süre çalışamamıştım.Çoğumuzun iç yüzünü bilmediği taşeron işçiliği böyle bir şeymiş meğerse.Onu da yaşayarak öğrenmiş olduk.
İşte bizim eserlerimiz böyle enteresan hikayelerden oluşuyor.Ve biz de toplumsal sorumluluğumuz gereği bunları yazarak siz değerli okuyuculara ulaştırmaya çalışıyoruz. Kalın sağlıcakla...
TAŞERONA BAKMIYORUZ USTAM!..
Yazarlar, yazdıkları eserlerde çoğunlukla kendi hayatlarından kesitler aktararak bunu okuyucularıyla paylaştıklarında hem rahatlıyorlar hem de mutlu oluyorlar.Onları yazmaya sevk eden en önemli neden, yaşadıklarını bir türlü kabullenememeleri,isyanlarını yazıya dökerek kitlelerle ulaştırma arzusudur.Aynı şeyleri bir başkası yaşadığında yazarın yazdıklarından bir hisse kaparak tepkisinin daha farklı olması içindir.
Kısacık hikayemize gelirsek:Taşeron işçiliğinde ilk deneyimimdi.Gittiğimiz fabrikalarda nasıl hareket edeceğimi;hareket alanımızın nereye kadar olduğunu daha henüz bilmiyordum.Çünkü otuz yıla yakın işçilik hayatımda taşeronda hiç çalışmamıştım.Hep düzenli, uzun süreli,kurallı,sendikalı işyerlerinde çalışmış;gerek işveren tarafından gerekse başka işçi arkadaşlarımdan insan onuruna yakışmayan hiçbir davranışla karşılaşmamıştım.Ağır sanayi katagorisindeki bu işyerinde çalışırken yoğun ve yorucu iş sebebiyle bir iş kazası geçirdim.El parmaklarımdan bir tanesine demir düşüp parmak tırnak bölgesinden feci şekilde ezilmişti.Kan içinde kalan parmağımı sarmak için üstümdeki giysiden bir parça koparıp tampon yaparak hiç vakit kaybetmeden fabrikanın revirine gittim.Revirdeki genç sağlıkçı hemen pansuman düzeni alarak tam müdahale edecekken üzerimdeki taşeron firmasının formasını görünce yılan görmüş:
“Aaa ustam!Biz taşerona bakmıyoruz”diyerek kendini çekti.Can havliyle kıvranan ben böyle bir durum karşısında şok oldum.
“Ne demek taşerona bakmıyorum?Biz de bu fabrika için çalışıyoruz lütfen gerekeni yaparmısın”diye üsteledim.Fakat sağlıkçı kararlı bir şekilde:
“Kusura bakma Ustam,burada uygulama böyle”dedi.İşte o an, taşeron işçiliğinin ne menem bir şey olduğunu iliklerime kadar hissettim.Öyle sanıyorum ki bu genç sağlıkçı belki de sendikasının almış olduğu karar doğrultusunda taşeron işçiye bakmıyor,kendince doğru bir iş yaptığını zannediyordu.Halbuki sağlık hizmetinin sendikalısı,taşeronu olmadığını idrak edememiş olmalı.Savaşta bile olsa, sana sığınan,yardım isteyen düşman askerine bile bu yapılamayacağı bilmeliydi.Bu davranış karşısında her zaman asi,isyankar bir kişiliğe sahip olan ben o an sanki basiretim bağlanmış,öylece donakalmıştım.Halbuki o işyerinde örgütlü sendikanın genel başkanıyla uzun yıllara dayanan bir hukukumuz vardı.Kadim dostum olan başkanı arayıp duruma müdahale ettirebilirdim.Sonradan kendi kendime:”Bu sağlıkçı onur kırıcı davranışını “ben” olduğum için yapmıyor,taşeron işçisi olduğum için yapıyor” Hem sonra başkanı arasaydım eleman yaptığından dolayı işinden bile olurdu.Belki de başkan, sendikasının kararları harfiyen uygulayan üyesi olan bu genç sağlıkçıyı korur,kırk yıllık hukukumuzu çiğnemek zorunda kalabilirdi.Hal böyle olunca gayet sakin, vakur bir şekilde:
“Hiç olmassa buzdolabından biraz buz ver de kanı durdurayım”dedim.İstemeyerek de olsa buzu verdi Allah için, adamın hakkını yemeyeyim.Yaralı parmağıma tuttuğum buz parçasıyla taşeron firmasının konteynırına geldim.Şirket yetkilisi mühendise durumu anlatım ve beni hemen en yakın sağlık kuruluşuna götürmesini söyledim.Ben,şirket yetkilisinden:”Sana revirde nasıl bakmazlarmış?Ben şimdi onlara haddini bildirirm!”gibisinden bir çıkış beklerken o panik içinde:
“Aman ustam,kimse duymasın!Eğer fabrika yetkilileri duyarsa iş kazası oldu diye bize bir daha burada iş vermezler.”Koyun can derdinde,kasap et derdinde!..Etekleri tutuşan mühendis, ne patlayan parmağıma baktı,ne de bir sağlık kuruluşuna gitmem için “yok” diye araç tahsis etmedi.Kendi çabalarımla geçikmeli olarak gittiğim hastanede müdahale edilerek uzun bir süre çalışamamıştım.Çoğumuzun iç yüzünü bilmediği taşeron işçiliği böyle bir şeymiş meğerse.Onu da yaşayarak öğrenmiş olduk.
İşte bizim eserlerimiz böyle enteresan hikayelerden oluşuyor.Ve biz de toplumsal sorumluluğumuz gereği bunları yazarak siz değerli okuyuculara ulaştırmaya çalışıyoruz. Kalın sağlıcakla...
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.
Facebook Yorum