VALİLİĞİN ÖNÜNDE BİR GARİP SİMİTÇİ
10 Eylül 2025, Çarşamba 12:21
Çocuk denilecek yaşlarda işçilik hayatına başlayan Rıza Bey emeklilik şartlarına yerine getirdiği için daha yaşı kırka basar basmaz en son çalıştığı işyerinden zorunlu emekli edilir.Ancak kendisine bağlanan tekaüt aylığı çalışırken aldığı aylığın yarısı bile değildir.Fabrikaya başlamadan önce köyünde çiftçilik yapan,davar güden Rıza Bey tabiri caizse sopayı bırakıp işçiliğe başlayanlardandır.Doğru dürüst ne bir mesleği vardır, ne bir diploması ne de herhangi bir yeterlilik belgesi mevcuttur,yani bildiğimiz kalifiyesiz bir eleman...Zaten bugüne kadar çalıştığı işyerlerin çoğunda meydancı veya getir götür işlerini yapan vasat biri olarak çalışmış; yirmi beş yıllık çalışma hayatında hiç bir mesleki beceri kapamamıştı.Hiç beklenmediği bir anda emeklilikle karşılaşınca sudan çıkmış balığa döner.Kimi ilkokula,kimisi liseye giden üç çocuk babası Rıza Bey çalışmadığı 8-10 aylık süre içinde işten ayrılırken aldığı tazminat parasının yavaş yavaş suyunu çektiğini görünce panikler,gece uykuları kaçar.
Emekli olduktan sonra yerleştiği Marmara Denizi kıyısındaki büyük kentin sahilinde bir gün avare avare dolaşırken karnı acıkır.Az ilerdeki yol ağzında bir simitçi gözüne ilişir.Üç tekerlekli gösterişli simit arabasının yanına varıp simitçiden parası peşin verip bir simit alır.Simitçi, bizim Rıza Bey’in uzattığı bütünlük paranın üstünü vermek için beline bağlı para torbasına elini sokarak avucuna bir tomar para alır.Paraları gören Rıza Bey’in gözleri faltaşı gibi dışarı fırlar.Bu manzara karşısında dayanamaz sorar:
“Oooo hemşerim işler tıkırında galiba, bu simit işinde para var anlaşılan”diyerek onun ağzını arar.Simitçi Rıza Bey’e paranın üstünü uzatırken,
“Allah bereket versin beyim,görünürde çok güzel para kazanıyoruz ama işler senin gördüğün gibi değil”
“Nasıl yani?”diyor Rıza Bey dikkat kesilerek.Aynı kasabadan hemşeri çıkan simitçi ona işin raconunu en ince detayına kadar anlatır.Simitçiyi pür dikkat dinleyen tombul yanaklı şişko göbekli Rıza Bey:
“Pekii ben bu işi yapmaya kalksam ne yapmalıyım?Bana yol yordam gösterirmisin”diyerek hemşerisinden açık açık yardım talep eder.Rıza Bey’in naçar haline acıyan simitçi ona yardım elini uzatır ve onu patronuyla tanıştırır.O sahil şehrinin simit piyasasının çoğunu ele geçiren ve valilik kalem müdürünün yeğeni olan;aynı zamanda iktidardaki partinin il yönetiminde bulunan simitçi patronu Rıza Bey’e valiliğin hemen önündeki sabit simit arabasını kiralar.Yalnız ona,”Her akşam gelip benim paramı vereceksin,bir de zabıtalarla iyi geçineceksin!Sakın onlarla dalaşma!”diye de sıkı sıkı tembihler.
“Sanki piyongadan büyük ikramiye çıkmış gibi sevinen genç tekaüt Rıza Bey büyük bir moralle evinin yolunu tutar.Ertesi sabah daha gün doğmadan kalkıp hiç oyalanmadan soluğu simit fırınında alır.Simitleri kavradığı gibi doğru valiliğin önündeki simit tezğahına gider.İlk günü en az beş yüz simit satar.Ertesi gün altı yüz derken birkaç gün içinde sattığı simit adedi sekiz yüzü bulur.Günlük kirasını verdikten sonra kendisine de müthiş para kalır.Her gün akşam üzeri önlüğünün cepleri parayla dolar.Günlük kazancını aylığa vurduğunda neredeyse tekaüt aylığının iki katı kadardır.Ama simitler de bol susamlı ve taş fırın olduğu için albenisi var,yeni gelen Vali bile ondan hergün on simit alıyor.Ayrıca valinin emri gereği hergün fakir bir mahallenin parkında iki yüz adet simidi de halka bedava dağıtıyor.Tabii ay sonu parasını valilikten alıyor.
İşler tıkırında giderken birgün yanından geçen zabıta çavuşunun dikkatini çeker.Zabıta çavuşu:
“Hayırlı işler simitçi,sen ne zaman başladın buraya beya?Ben seni nasıl hiç görmedim;halbuki böyle şeyler bizim gözümüzden bir şey kaçmaz ama her neyse”deyip hiç müsaade falan istemeden elini tezğahın içine uzatarak on adet simitle iki kutu karper peynir alır.
“Bunları bana sarsana!”deyip bir de emir vererek parasını vermeden çekip gider.Aynı zabıta ertesi günü tekrar gelir,aynı miktarda simit ve peynir alarak yine hiç para vermez,”Benimle iyi geçin! yoksa sana burada ekmek yedirtmem”der gibi bir de ters ters bakar.Zabıta çavuşunun avanta alma işi her gün kesintisiz devam ediyor. Bu nahoş durum çömez simitçi Rıza Bey’in zoruna gidiyor.Patronuna söylese zaten adam ona, “Zabıtalarla iyi geçin”dememiş miydi?..Kime söylese de buna engel olsa.Valiye çıksa vali ona ne yapacak?Hem sonra bir garip simitçiyle niye ilgilensin ki...Zaten kendisi her gün on simit alıp bir de iki yüz adet simiti mahallede halka bedava dağıttırıp parasını ödemiyor mu ödüyor.O kapı da kapanınca,”Demek ki bu işin raconu da buymuş”çaresiz kaderine boyun eğip sesini keser.
Simitten iyi para kazanmasına rağmen evin giderleri,çocukların okul masrafları,hanımının sosyal etkinlikleri derken ev eşrafından hiç kimse yaşantısından taviz vermediği için emekli aylığıyla birlikte aylık kazancı ay sonunda neredeyse giderleriyle birlikte ucu ucanadır.Bu yüzden, gündüz simit işinden sonra geceleri yapılmakta olan yeni huzurevinin inşaatında gece bekçiliği de yapmaktadır.İşte burada şansı yaver gidip huzurevi inşaatını sık sık denetlemeye gelen vali beyle yüz göz olmaya başlayarak samimiyeti iyice pekiştirir.İnşaatta valinin gözü kulağı olarak onun güvenini kazanır.Ondan sonra kim tutar bizim simitçiyi...
Aradan uzun bir süre geçmesine rağmen zabıta çavuşunun simitçiden avanta alma olayı aralıksız devam eder.Artık sabrı kalmayan Rıza Bey bir gün gözünü karartıp her sabah işe yürüyerek gelen valinin önüne çıkıp meramını anlatmaya karar verir.Başında, yan dönmüş,yaz festivallerinden kalma pörsümüş şapkası; iri tombiş cüssesiyle adeta bir ördek gibi sağa sola sallanarak “pat”diye valinin önüne çıkar.Ellerini aynı padişahın huzuruna çıkan kulları gibi önünde kavuşturup:
“Sayın Valim size bir maruzatım var, arz edebilir miyim efendim?”diyor ürkek ürkek.Simitçiyi huzurevinin inşaatından tanıyan ve çok yardımlarını görmüş Vali Bey,simitçiyi şöyle bir süzdükten sonra:
“Buyur bakalım simitçi,ne sıkıntın var”der.Simitçi,yolda çakı bulmuş çocuk gibi sevinerek:
“Hiç sorma sayın Valim,zabıtalarla başım belada.Hele bir tanesi var hiç göz açtırmıyor,beni yedi kuruttu.Bana burada ekmek yedirmeyecek anlaşılan efendim.”Tane tane vurgulu konuşan çok saygılı simitçinin durumuna üzülen Vali:
“Sen bu tezgah için belediyeye işgaliye bedeli olarak ne veriyorsun?”Hazır cevap simitçi hemen:
“Aylık 90 lira veriyorum efendim.”Iıımm”diye başını sallayan Vali,sen onu 150 tl yap,bir şey olursa bana gelirsin”diyor.Ona rağmen pek ikna olmayan bizim uyanık simitçi işi iyice garantiye almak için:
“Ama sayın Valim...”deyip konuşmaya kalkınca Vali deniz sahiline beş yüz metre mesafedeki valiliğin etrafındaki araziyi işaret ederek:
“Sen ne diyorsun simitçi!Şu gördüğün elli beş dekar arazi valiliğin tapulu arazisidir,belediye buraya karışamaz.Sen benim dediğimi yap gerisine karışma”deyip içeri girer.Simitçi, valinin ona verdiği güvence ve akıldan sonra dediklerini en kısa zamanda yerine getirip rahatlar.Ertesi günü yine aynı zabıta yanına gelip simit tezgahına elini uzatmaya kalkınca bizim ki horoz gibi kabararak:
“Hoşt!Çek şu elini tegahımdan!elini kırarım vallah!”deyip adama bir fırça...Ne olduğunu anlayamayan zabıta simitçiyi tehdit etmeye kalkar ama yüksek makamlardan destek ve güvenceye alan simitçi daha da şahlanır:
“ Bana bak!Bundan sonra seni tezgahımın başında görürsem o üzerindeki rütbeleri söktürür, seni bu şehrin sokaklarında sütçü beygiri gibi dolaştırırım.”diyerek havasını basıyor.Babucun pahalı olduğunu anlayan zabıta çavuşu:
”Bu kadar kime güveniyorsun bakalım yakında anlayacağız.Bu iş burda bitmez,sana göstereceğim.”diye kurusıkı atıp tutsa da sonunda kuyruğunu kıstırıp içinden söylene söylene tezgahın yanından uzaklaşır.
Rüşvet çarkına çomak sokmayı becererek, büyük bir belayı başından savan gariban simitçi Rıza Bey valiliğin önündeki simit tezgahından on altı yıl ekmek yedikten sonra geride nice enteresan hatıralar bırakıp sakin emeklilik hayatına geri döner.Hikayenin geri kalanını artık üzerinde çalıştığım”Bir Simitçi’ nin Hatıra Defteri ”kitabından okursunuz,kalın sağlıcakla.
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.
Facebook Yorum